Doğu-Batı kavram/a halleri (Kâmil Doruk)

Bazı kavramlar vardır, çeşitli sebeblerle, zihnimizde açık–seçik bir yeri, anlamı yokdur. Ne zaman düşünmeğe kalkışsak, kaypaklaşır, kayar, kaybolur. Ama, bu kavramı kavramadıkça, dünya ahvalini anlamada eksiklik hissederiz. Aslında konu o kadar karışık ve ele–avuca gelmez değildir; konuşan ve yazan kifayetsizler yüzünden, anlama ulaştıran doğru, kısa yol, eğri–büğrü, dolambaçlı yollar arasında kaybolmuş gibidir. Bazen bu karmaşıklık ve anlaşılamazlık, sahanın mensublarınca hususen oluşturulur, ki, bu mensublar aşılmaz esrarlı surlar ile hâlelenmiş bir yalçın kalede yaşıyormuş görüntüsü versin, böylece insanlar çekinip korksun, muhterisler özenip yalansın… En uç örnek, farmasonluk. Konuşulan ve yazılanların çokluğu yanında, çeşitlilik ve çelişkililiği, sahanın dışında bulunup anlamak isteyen, ancak, yeterli vakti ayıramayan, talihi gülüp doğru kaynağı bulamayanların önünde, aşılamazdır. Seneler evvel bir dost meclisinde, bir arkadaş, masonluk / farmasonlukdan söz açılınca, rahatsızlığını dile getirmişdi: Birçok şey duyup dinlemiş, eline geçeni okumuş, ama, hâlâ gözünün önünde açık–seçik ve yerli yerinde bir anlam belirmiyormuş; hikâyesini, anafikrini ve gayesini gözünde canlandıramıyormuş… Hemen, çantamdaki, okuyup henüz bitirdiğim, arkadaşın gökte aradığından emin olduğum kitabı çıkarıp uzattım («Cağdaş İngiliz–Yahudî Medeniyeti» Teoman Duralı; İz Yay. İst. 1996). Bir hafta sonra karşılaşınca, beni görür görmez, heyecanla: «Tam aradığım kitabı vermişsin. Şimdi konu cuk oturdu. Senelerin kaypaklığı, karmaşası bitti. Sağol! Ama, kitabını geri veremeyeceğim, döne döne okurken, çizilmedik yeri kalmadı. Yenisini..» Sözünü kestim ve dost bir zihni rahatlatmanın en güzel şeylerden olduğunu, yeni bir nüsha edindiğimi söyledim.

İşte böyle, bazı, çetrefilmiş gibi görünen konular, bilen elde bir nokta halinde toplanıp, efradını câmi ağyârını mani izahına kavuşur… Tabii, değerli Teoman Duralı hocamızın, Dergâh Yayınları’ndan çıkan «Çağdaş Küresel Medeniyet» kitabını, o arkadaşımıza zevkle müjdelemeyi ihmal etmedim.

Dünya hallerini anlamada, kavrayamadıkça noksanlık hissettiğimiz kavramlardan biri, benim için ve sanırım pek çoğumuz için, oryantalizm. Edward Said’in kitabını, nedense (pek popülerleştiğinden mi) okuyamadım. Epeyi sonraları, popüler kitabların mukadderatından nasibdâr olarak, çalakalem ve büyük ihtimalle sözlük ile edilmiş, başka yayınevinden çıkmış tercümesini okumağa kalkışınca, gübürlü türkçe ve dizim ve imlâ çöplüğünü aşamama sebebiyle, üç–beş sahifeden sonra devam edememişdim… Nihayet, birkaç ay önce, oryantalizmi enine boyuna, topluca, temiz dizgi–baskı ve türkçe ile anlatan bir kitab ile karşılaştım, ve, bir esrarlı kale daha düştü: «Batı’nın Doğu’su. Avrupa Barbarlığının Küreselleşmesi. Yüksel Kanar. Kitabevi Yay. Ekim 2006, İst.» Oryantalizm nedir? Ne zaman nerde doğmuşdur? Kimin işidir? Nerelerde ne için gezinmektedir? Doğu–Batı yön mü, âlem mi, medeniyet mi? Batıcılık/batılılaşma, istikamet mi; bu açıdan ne ifade ediyor? Yön adı batı, aslında perde mi? Aslında hıristiyancılık mı, hıristiyanlaştırma mı; sekülerleştirme mi? Batılı bilim–sanat sömürü ile kolkola mı?.. Ve benzeri soruların anahtarı bu kitabda. Eline sağlık Yüksel Kanar.

Yazar: Kâmil Doruk
Kaynak: Yeni Şafak Kitap (17.04.2007)